Geçen gün sevişirken; bir film sahnesi geldi aklıma. Filmdeki esas oğlan, bir arkadaşına sevişirken meyveleri düşünerek erken boşalma sorunundan kurtulabileceğini anlatıyordu aklıma gelen sahnede. Dedim ki o zaman ben bunu yakınken bi deneyeyim....
Neyse sonra aradan bir saat geçmiş...
Son düzlükteyken "Aaa... Ben bir şey deneyecektim yea!" diye adeta haykıran iç sesimi dinledim ve planımı uygulamak için kolları sıvadım. Önce filmde önerildiği gibi bir kaç meyveyle başladım işe. Öyle bilindik meyveler ama... Elma, mandalina, keçi boynuzu falan... Neticede kivi, avokado, muz, papaya, hindistan cevizi gibi şekilli meyveler egzotik bir çağrışım yapabilir, bu da afrodizyak seviyemi yükseltebilirdi. Fakat odaklanmaya çalıştığım meyveler ne kadar yerli malı meyveler olsa da pek bir etkisini göremedim. Hepsi hoş kokulu, kıvrımlı ve kışkırtıcı geliyordu işte. Son dört yüze girerken meyve değil de sebze düşünsem bir yararı dokunur mu acaba diyerek planımı güncellemeye karar verdim.
"Sebzeler!" dedim... "Gelin... Yok yok. Durun." zaman gittikçe kısalıyordu. Acele etmeliydim. Derken birden bire domates ideası belirdi zihnimde. Tam ona odaklanmaya uğraşıyordum ki domatesin arkasında biberle patlıcan da zihnimde öylece bitivermesin mi? Bu durum hiç de hayra alamet değildi. Tedirgin olmakta haklı olduğumu kulağımda Barış Manço'nun o insanın içini kıpır kıpır eden "Domates, biber, patlıcan..." şarkısı çınlamaya başladığında anladım. Deney kontrollü bir deney olmaktan çıkıyordu.
Evet, bu şarkıyı içimden söylemeye devam etsem volkanın yatışacağından hala hiç kuşku duymuyorum ama benim denemek istediğim sadece bir nebatat görseliyle aynı etkiyi yaratmaktı. Bu yüzden kafamdaki her şeyi temizleyip can havliyle son bir hamle daha yaptım: "Lahana."
İlk bakışta lahana ideası oldukça ovarlak hatlara sahipmiş gibi göründü. Ancak ardından şunu farkettim, lahana aynı zamanda kat kat bir sebzeydi. Bu işe yarayabilirdi işte. Usul usul lahananın yapraklarını ayırdım. Lahana turşusuna asla hayır diyemeyeceğimi ama diğer yandan kapuskanın nefret ettiğim tek sulu yemek olduğunu hatırlardım birden bire. Lahananın yapraklarını usul usul ayırmayı sürdürdüm. Ardından hemen bir tencere kaynamış su ideası getirdim ve ayrılmış lahana yaprakları idealarını tencereye usulca bıraktım. Kafamın içinde basbayağı kapuska yapıyordum. Sonra kapuska yapılırken lahananın gazının kaynar suda çıkartılması gerektiğine dair bir fikir kapladı zihnimin boş kalan bölgelerini. Emin değildim ama bu fikir, pekala kolektif-bilinçdışı aracılığıyla zihnimde belirmiş olabilirdi. Bu yüzden kısık ateşte lahanaları bir süre bekletmeye karar verdim.
Lahana kısık ateşte beklerken bir yandan bir baş soğanı ince ince kıyıp yağda pembeleşene kadar kavurmaya başlamıştım ki... "Yavrum yeter ya, bittim ben, kusura bakma." diye nefes nefese bir sesle kendime geldim ve üzerimden bir ağırlık kalktı.
Evet, işe yaramıştı işte. Filmdeki çocuk kısmen haklıydı. Sevişirken nebatat ideası özellikle de lahana ideası gayet kullanışlıydı. Sigaramdan ilk dumanımı çektikten sonra vücudumla birlikte zihnim de şöyle gevşemişti: "Aslında enginar da olur yea... Dolması falan... Mis."
Not: Kafamdakine yakın kapuska görseli bulamadım ve o yüzden paylaşmadım.
Not Not: En güzel kapuska benim kafamdaki kapuska.